oğuzhan kayacan, röportaj
- afekee
- 31 Tem
- 4 dakikada okunur
1- şiir yazma süreciniz nasıl başlıyor? şiirin bittiği kanısına vardığınız yol, yöntem nedir?
Bir şiiri yazma sürecimin başladığı ve sonlandığı an yazdığım her şiirde aynen yaşanmıyor. Şiiri memurî bir faaliyet olarak da değerlendirmiyorum, görmüyorum. Bunlarla birlikte benim için bir şiirin yazım sürecini başlatan şey genelde çoktandır üzerine düşündüğüm, ondan kurtulmak istediğim veya onu düşünmekten ve konuşmaktan hazzettiğim yahut düşünmek ve konuşmak zorunda hissettiğim bir meselenin özünü kendi dilimle harmanlayarak bir öz-deyiş ortaya koymamı sağlayacak giriş dizesinin doğuvermesiyle ya da şiirin böylece kendini hissettirip ebelik istediğini belli etmesiyle oluyor.
O giriş dizesi; ilk dize ya da etrafında şiirin doğallıkla örülebileceği bir merkez dize veya o şiiri bana çağıran, kendisinin şiirde barınamayacağı ancak örgüyü anlatabilen kilit bir dize oluyor genelde. Şiiri sürdürmek ise çoğu zaman o şiiri başlatan dize aklıma geldiği zaman örgüye girişebileceğimi hissetmemle oluyor ama her zaman bu mümkün olmuyor tabii. Bahsettiğim dize veya şiir için ancak bir işaret sayılabilecek dizecik aylarca iş göreceği bağlamın meydana gelmesini bekleyebiliyor. Ben o dizeye odağımı yönetmeye muktedir olduğum bir zamanda tekrar rastlarsam veya not aldığım o dize aklıma düştüğünde ilgili meselenin o dizeyle bağlantılı yanı üzerine derinleşmeye müsait olduğumu hissediyorsam işte o vakit şiirin yazım süreci başlıyor.
Şiirin sonunun geldiğini hissetmek içinse şiirin üzerinde birçok defa durmak, şiiri karşıma koyup uzaklaşıp yakınlaşmak, şiirin etrafında dolanmak gerekiyor. Ancak bazen de şiirin örgüsü zaten kendiliğinden kendi özgün niteliğini, muhtelif çağrışımları, dizelerarası bağdaşıklığındaki orijinal görüntülerini ben henüz yazarken beni elçileyerek yazdığım levha üzerinde gösteriyor ve kurgu için ilk çabayı sarf etmemiş oluyorum böylece, sıklıkla da bu şekilde oluyor. Bir süre sonra şiiri okuduğumda aslında dizelerarasında nasıl bir bağ kurup o dizeleri art arda koyduğumu ve o dizelerin içinde yaptığım bazı işleri ve sarf ettiğim çabayı kendim de böylece anlıyorum. Böyle şiirler daha değerli oluyor benim için. Elçilenmek daha anlamlı ve hakikiymiş gibi geliyor, şiiri yazdıran depo hücreleriyle doğrudan iletişimde olmayan bilincimi seviyorum, zihnim; kendisine kattığım ne vardıysa artık, onu kalem edip kendi tasarımında kullandığında daha gerçek bir şiir ortaya çıkıyor. Yine birçok defa üzerine çalıştığım şiirler de var tabii, onları da hiperodak mükemmelize etmeye gayret ediyorum, yeterli eksiklik sınırını bulduğumda şiiri sunmak için araç düşünmeye başlıyorum. Tamamlanmaya yaklaşmış şiirin herhangi bir parçasını çıkardığımda biçimsel, görüntüsel ve anlatısal kurgusunun bütünlüğünün bozulacağı hissini vermesi ve "bu şiir özaraçlarıyla daha iyi olamazdı" dedirtmesiyle; özetle bir eser olduğu hissini vermesiyle artık şiiri bir kenara koyuyorum. İyi, kötü, az iyi, az kötü bir eser üretilmiş olması ayrı bir mesele, genelde kullanılan dilin uyumsuzluğu rahatsızlık verebiliyor, çünkü şiirimde bir dil tutturmaya başladığımı düşünüyorum. Ancak o dil, her yeni şiire kolay uyum sağlayamıyor, bazısına hiç uyum sağlamıyor. Şiiri teknik bir izlek belirleyerek, şablonik bir zemin üzerinde yaratmadığımdan, üzerinde hoplayıp zıplayabilme imkanım aslında var ancak ben sadece temizliğiyle söz açtığı meselenin nasıl hakkını verebileceğiyle ilgileniyorum. O şiirdeki dilin uyumsuzluğunu sırf eseri okurşaire sunabilmek için bütünü bozmak pahasına ortaya koymaktansa şiiri kendime saklıyorum. Ancak bu tip şiirleri de bitmiş şiirler kategorisine taşıyorum. Kendi izleğini belirleyen ve kurgusu karakterine yakışan temiz bir şiir ortaya koyduğumda keyifle sunmak istiyorum, bu tamamlanmış şiirlerimin çoğunda da böyle oluyor. Kalanları da bekletiyorum, belki "parça niyetine" kullanırım, belki de ileride gözüme başka yönlerden iyi görünür diye.
2- edebiyatın yavaş yavaş matbudan koptuğu aşikar, hala inat ve cesaretle sürdürülen ciddi işler olsa da, sosyal medya çağında dijital dergilerin, yayılım araçlarının şiir üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? sona mı geliyoruz?
Tabii ki sona gelmiyoruz, ekonominin bir nebze iyi olduğu ilk gedikte dağıtım ağının
tekelliğinin sonlandığı ilk ışıkta, kargo fiyatlarının, baskı maliyetlerinin düştüğü ilk keyifli
anda matbu üretim tekrar canlanacaktır. Herkesin içinde; yani bu işle uğraşan, yayıncılığı
önemseyen, edebiyat tarihini önemseyen, inisiyatif almayı önemseyen, edebi iradeyi
önemseyen, edebiyatla dalga geçmeyi önemseyen, üretmeyi-yaymayı önemseyen
insanların içinde matbu üretim bir özlem değil arzu olarak var ve daha da var olacak gibi.
Matbu neşriyat asla bitmeyecek, keyif şirketi için de olsa matbu üretimde bulunma
arzusunu bu insanlar taşımaya devam edecek. Ek olarak bugün pratiklik meselesi, yoğun
çalışma, gündelik kargaşa, matbunun imha sorunu, istatistiğin takibi, ekonomik meseleler
dijital üretimleri öne çıkarıyor fakat dijitalde de şiir için henüz iyi bir tasarım, özenli bir
çalışma, belli bir yordam ile ortaya konmuş bir üretim alanı ortaya konduğunu
söyleyemeyiz. Ha böyle bir alan dijitale pek yakışmayacaktır belki, belki gerek de yoktur
buna ama kastettiğim şey matbuatın ciddiyetini dijitale taşıyan birilerini de pek göremiyoruz
henüz. Albayrak Holding iş başına :p
3- edebiyat araştırmacıları, şiir türünü tarihlere bölmeyi sever. hem bu çağın yaşayanı, hem şairi olarak 2000’lerden sonra şiir adına hangi olayları kırılma noktaları olarak görüyorsunuz?
Bu soruya cevap verecek dopdolu bir tarihsel görü deposu taşımıyorum hem yaş itibariyle hem okuma/görme pratiğimin kendine haslığından. Arkivi incelemeye seyrek olarak da olsa devam ediyorum, 2000'ler şiirinin akıl koleksiyonuna yeterince erişmeye azmedebildiğimi düşünmüyorum, çünkü eriştiklerimin ekseriyeti tadımı kaçırdı. Ancak şunu söyleyebilirim: Ahmet Güntan'ın şiiri ve o şiirin takipçileri deyebileceğimizle onu sindirip başka yola meyletmiş/sapabilmişler bu onyılın başında kırılma noktasını benim kendi hikâyemde karşılaştığım ve algıladığım kadarıyla yaratanlar olmuş. Tesadüftür denmesi güç.
4- savaş, yoksulluk, ihmallerin açtığı derin insani yaraların karşısında şiirin durması gereken
konum hakkında ne düşünüyorsunuz veya şiirin dünyaya böyle bir borcu olduğunu düşünüyor
musunuz?
Sadece şiirin değil hiçbir şeyin hiçbir şeye borcu yok zaten. Mesele vicdan meselesi.
Şiirin çok fazla imkânı var, doğallıkla bir vicdan ve misyon taşıyan şair ve yayıncı o imkânı
kullanır, bu da muhasebeyle yapılacak bir iş değil. Kalanı yılanzi...
5- hakikat ve estetik bağlamındaki yol ayrımında şiir nerede ikamet etmeli?
Şiirin estetiği kendi olanağına dairdir ve hakikatle estetik daha estetik durur. Estetiğin
hakikati de başka bir şeydir. Burada söz ettiğim hakikat, o yüce kavram olan ''hakikat'' değil
de somut gerçeklik, işin özü, olayın ardındaki güç şeklindeki parçaları.





Yorumlar