hastane odalarının yorsuz ve itsiz bekleyiş sesleri, aslı geyik
- afekee
- 4 Ağu
- 3 dakikada okunur
öfkesiz keder olmazmış
-kim buluyor kederimdeki hayalin avuntusunu
onu da kaybettim
kaybettim ve bilmiyorum-
uçsuz ve yanlı sevili hayatıma bir ölüm vermemesi için
dua ettim Tanrı’ya sonra.
buğulu kalpten sonra
sayısız öfkeden evvel.
bakışısız kedi yoktur.
sevimsiz ve munzur öfkeyle kaplı kainatla dünya
bakışsız kedi değildir Kara.
yaşamım gibi Kara
munzur öfkem gibi ve büyülü sevi.
ölmeden evvel
çok uzun yıllar önce
sevgisiz büyüyen bir ah çekmiş çocuğu bağrımıza basamadık annemle
bağrıma yuva yapamayacak kadar acıydı zira kalbi.
-öfke hayalimi avucuma dikmiş
ben yürüyorum-
acziyet atfet Tanrı’m
bana ve diğer kullarına
ölüm orda
bak
bakışsız, üzsüz ve iğrençli hayal kırıklıklarıyla ölüm bizi bekliyor.
ölüm ve ölümün yorsuz huzuru
sevmek ve ihanet etmenin zıt anlam barındıran söz öbeğini kaç yaşındayken çözüyor insanlar
*yıl kaç zaman nerde ve korkulu yürek nerde ağlıyor?
bu sorulara yıllardır usumda barındırdığım bin tane cevap atadım
atadım ve yırtıp attım kurbanlık çöküşlerimde.
dünya umurumda
ancak dünya için enteresan üfürükçü ceninlerden çok uzaktayım.
kedisiz ve bakışsız çağrışlarını duyuyorum dünyanın
ve şimdi topraktan da çok uzaktayım.
toprak, gökkubbelerini hibesine çekerken yağmurunda ıslandım.
yağmurundan huzur dilendiğim sevgilimin yazgısından, hibesine sığındım babamın, hastalıklı
öfkesine..
başım sıkışsa bin af çekecek Tanrı’ya yardım dilendim kendi Tanrı’mdan
sürgünümden inmiş soğuk sularımla ben baş etmeyi bekliyorum
bağrıma basamadığım çocuğun acısından toprağa sığınıyorum
ben çocuğu öldürmedim
ve bir çocuğu öldürme ihtimallerini eksiltmek için zamanın tüm olasılıklarından
gömdüm çuvalı yüzyıllar öncesi ölmüş anamın mezarlarının herhangi bir ucuna.
bi mezar nereye ait olur
ölüye midir kanayan yaram
bedenimin arzu dolu hükümlerini vermeye hazırım ölüme.
eksilsin benden kan kokan toprak
eksilsin yere kazık atılmış mezar taşları.
kim olduğunun nerde barındırdığının ve usunu hangi mahlukatın yorgun kınına çektiğin bi önemi
yok
önemsiz.
ölüye ait değil mezar taşları
fezada barınan ve ölüden arta kalan milyarlarca gözyaşı dökebilen insan parçasına emanet.
emanetin, ihanetin güz kokan ahlarında boğulmak istiyorum.
yüzleşmek istiyorum sevişerek ziyansız kaderimle.
kaderim ki baştan başa
varlığı fuzuli bir hakikat olan Tanrı’ya ihanet
ihanetin kıymetini de soracağım Tanrı’dan.
*peki ya Tanrı kim ve mezar taşları nerede
körfezimde niye intihar eden bir yumak ip
ve senin sessiz soluğun nerede?
inanmak istemiyorum öfkeli hayatın bittiğine
ve o içkin evlatçığın öldüğüne.
parasız kul körüklenmemiş umuda benzer.
hesapsız zaman
yaralı bekleyiş
beklemekten öte cehennem mi var
azap çekmekten öte nevbet..
siyah bir yok oluş çizildi yazgıma ölümden öte
bilgiç ve ölüm günahkarlığı saklayan bir ruh gibi bakıyorum hayata..
bendeniz ölümün kenarlarında dolaşan bir hayatzede.
*bu kadar sene geçti niye görmedin gözlerimin içindeki ağlak bekleyişi?
beynimin sevgisizlikle çivilenmiş yanları bağırıyor şimdi
yüreğimden eksilttiğim kırık sancısı çalıyor şimdi kulağım.
harcına ihtiras dolu harflerin katıldığı bir boyama heykeli durabilir mi hiç şehrin bir köşesinde?
şimdi anlıyorum ki sevgili annemin eline verdiğim güller
vişne reçeliyle resmettiğim güz sonatımın merdümgiriz anını anımsatıyormuş batakalığımda
kaldıkça bana.
bana.
sağaltamadım,
içimdeki çocuğun ve öksüz kalacak yetimin sanrısını.
ve tüm bunları sağaltamadığım ölçüde işte ben insan değilim.
insan olmadığım dünyanın ılgını eksik.
yerde,
aidiyetimde bulduğum tonlarca gözyaşı kaplı cesetleri ne yapacağımı düşüneyim yeni yaşıma
girdiğim bu yıl da.
bulayım ölü öfkesini ve çıkarayım o bilgiç ölümden anne.
*sahi, ölüme bilek diken babam nerde?
annemle bir eylül sabahı bakışsız bir kedi gördük kapkaracık,
sahipsizdi ve kargacık burgacık karınca duaları yoktu başının bir ufkunda.
öl diyemem ben Tanrı’ma anne
yoksa
fezaya attığım bütün cesetleri yeryüzüne diker yine..
Tanrı’dan korkalım anne.
bağrımıza basamadığımız dikensiz ölümlü o çocuktan
sağaltamadığımız yaşama ağrısından korkalım anne.
hiçliğimle boğuştuğum, yine küçük, yine bir çocukken ben
ölüme kafa tuttuğumu zannederken
içimi dinliyorum dışımı duymak için.
ve bir güz sabahı yine,
*ölümle kafa kafaya dünyayı tartıştığını sanan kız çocuğu nerde?
kıyamet uzuvlarına geçmiş bir köle gibi kendimi azımsamak istiyorum
azımsayarak ölmek
ve sessiz ruhlar.
*yerimi yurdumu bulduğum vakit, yaşamın bir ucundan tutmaya başlayacağım.
aslı geyik





Yorumlar