bilgehan tuğrul, röportaj
- afekee
- 3 May 2024
- 3 dakikada okunur
1- şiir yazma süreciniz nasıl başlıyor? şiirin bittiği kanısına vardığınız yol, yöntem nedir?
Genelde, şiir görsel olarak zihnime düşüyor. Örneğin kahverengi bir atın beni balkonda beklediğini görüyorum ya da kumsalda ülkücü bir adamın, denizkızının kafasına silahla nişan aldığını. Kendi merakımı cezbettiysem daha fazlasını görmeyi arzuluyorum. Arzularımda çabuk dilleniyor. At camdan topuklu giymeli, dantelli eteği ve klips tokaları olmalı. Ülkücü adama yakışır eski bir araba, güneşsizlik ve 37.5 ateş gerek. İş gittikçe oyunlaşıyor. Güzel olan da bu. Tabii her zaman kafamda resim çizilmiyor. Ya da perinin işi çıkıyor gidiyor. (Evet, ilhama ve perilere inanıyorum.) Bilerek yanlış anlamaya müsait bir kafa yapım var. Bunun sayesinde de arkadaşlarımla geçen gündelik konuşmalardan bile bir şeyler üretebiliyorum.
Leitmotifler sayıklamaya dönüştüğünde, okuru etkilemek için şiirin gidişatını göz ardı edip tek dizede vurucu etki bırakma çabasına girildiğinde sanırım yavaş yavaş metin zayıflamaya başlıyor. Bunların öncesinde bitirmek sağlıklı olur. Metin şişkoyken. Ben işin matematiğini pek kafaya takmıyorum. Hissel gerçeklik de var. Bir noktada kabul etseniz de etmeseniz de bittiğini hissediyorsunuz.
2- edebiyatın yavaş yavaş matbudan koptuğu aşikar, hala inat ve cesaretle sürdürülen ciddi işler
olsa da, sosyal medya çağında dijital dergilerin, yayılım araçlarının şiir üzerindeki etkisi hakkında
ne düşünüyorsunuz? sona mı geliyoruz?
Dijital ortamların çok fazla avantajı var. Şiirlerim sadece matbu ortamlarda yer alsaydı birçok arkadaşımın beni okumayacağından eminim. Hatta ben bile dergilerimi almak yerine çoğu kez kahve içmeyi tercih ediyorum. Ekonomik olarak oldukça rahat olduğum bir dönemde çıktığım dergiyi almayı tercih ediyorum, bu bazen aylar alıyor ama günün sonunda o dergiyi mutlaka almış oluyorum. Belki dergiler bazında bir gün matbunun sonu gelebilir ama diğer türler için bu sonu öngörmüyorum. Dijital de var olmak tanınırlık açısından da daha iyi. Edebiyata uzak olan insanlar yakınlaşabiliyor. Yazdıklarınızla var olma ihtimaliniz artıyor fakat bir yandan da çok sayıda eser paylaşıldığı için kaybolma olasılığınız da ona paralel.
Birbirini kollayan, her şartta destekleyen ve popülerleştiren insanlar var. Desteklemek, kollamak güzel kavramlar olsa da her şartta olunca çirkinleşiyor maalesef. Sizi bir anda göklere çıkarıp bir anda yerin dibine sokabiliyorlar. Bu yüzden internette şiir okurken güvensiz de hissediyorum. Kısacası dijital ortamlar şiir için sadece mekânsal bir araç olmalı.
3- savaş, yoksulluk, ihmallerin açtığı derin insani yaraların karşısında şiirin durması gereken
konum hakkında ne düşünüyorsunuz veya şiirin dünyaya böyle bir borcu olduğunu düşünüyor
musunuz?
Özellikle yakın zamanda gerçekleşen ya da halen süren bireysel ve toplumsal felaketlerin sanat adı altında kullanılmasını doğru bulmuyorum. Dün ölen bir bebek için bugün yazılan bir şiirin tüccarlıktan farkı yok. Üzerinden zaman geçtikten sonra (yas süreci diyebiliriz) geçmeyen yaralar, yoksulluklar ve savaşlar üzerine yazmak anlaşılabilir durum. Acı satma eylemi devam etse de içinde samimiyet var. Önemli olan ikincisi. "Acı satma" tabiri kulağa kaba gelebilir, fakat kendi yaptığım işler de dahil yaptığımız eylemin bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca deprem olduğunda, mazlumlar zulme uğradığında kimse aa ayşe'nin şiiri nerede kaldı ya? diye beklemiyor. Siz şiir yazdınız diye kimse ölmeyi bırakmayacak. Şiir içten gelen ve içe doğru olandır. Ne kadar dışarı doğruluyorsa o kadar duygulardan uzaklaşıyor. Yani borç söz konusu değil. Hatta başkalarına ait acıları satmak yasaklanmalı. Eğer gerçekten o acıyı sen de yaşıyorsan, diyecek yok.
4- hakikat ve estetik bağlamındaki yol ayrımında şiir nerede ikamet etmeli?
Başka şairler adına bir şey söyleyemem. Ben yazdıklarımı günlük olarak nitelendiriyorum. Günlüğümüze nasıl yaşadıklarımızı yazıyorsak ben yazdıklarımı yaşadığıma inanıyorum. Yaşamaktan kastım sadece hissetmek değil. Açıklaması zor. Sanki başka bir evren. Ölü bir perinin günlük yazıcısı olmak gibi ama ölü peri de günlük yazarı da benim. Böyle düşündüğüm için bir şeyleri estetize ettiğime değil de tarihçi titizliğiyle olduğu gibi aktardığıma inanıyorum. İnanmayanlar için kurmaca ve süslemeden ibaret.
Comments